5 Eylül 2014 Cuma

Bir kahve molasına ne dersiniz?

                                     


Öncelikle kimdir bu Souad Massi bundan bahsedeyim kendisi Cezayir asıllı bir hanım kızımız ve farklı dillerde şarkılar söylüyor. 1972 yılında doğmuş, 1989 yılında müzik kariyeri başlamış. Neden bu gün kendisiyle ilgili bir şeyler paylaşmak istediğim sorunsalına gelince çünkü; uzun bir zamandır  biz bu hanım kızımızı dinleyip anlamadığımız sözlere sesine ve müzik yapışına mest oluyoruz. Beni tanıyanlar az çok bilir ben endülüs ezgilerini taşıyan tüm müzik türlerini bayılarak dinlerim ve aslında sevdiğim sanatçıların bir çoğu bünyesinde endülüs tınısı taşıyan müzikler yaparlar. Hanımefendinin tarzı buna çok yakın ve bence çok içten. Her dakika kafamı dinlemek için açtığım şarkıları benim ilham kaynağım. Ayrıca bebeğim de severek dinliyor ve rahatladığını farkettim. Amacım kendisiyle ilgili bir şeyler paylaşmak ve hoş bir müziği tanıtmaktır. Nacizane ne ben bir müzik eleştirmeniyim ne de bir müzisyen... Sadece şarkının hoşluğu karşısında sarhoş olmuş birisi olarak yazmak istedim.  Şarkıyı göremeyenler için Ghir Enta Souad Massi yazarsak Youtube'da çıkıyor. Yukarıda paylaştım fakat bazen link açmayabiliyormuş.

4 Eylül 2014 Perşembe

Bu bir vefa yazısıdır, vefa bozasıdır.

Ben en iyi o aralık gününü bilirim. Sevgili menta yeşili arabamızın bize katıldığı doksan bir senesiydi, çok soğuk ama bir çocuk için de inanılmaz  güzel bir zamandı. Havada kar vardı, şimdiler de kar dediğimizde o günün aklıma gelmesi bundandır belki de, çocukluğumun en sevdiğim yılları kar gördüğüm zamanlardır. Ee bir çocuk için kar demek oyun demektir ya. Aslında pek çok insan kardan soğuktan hoşlanmaz fakat ben soğugu çok severim belki de; aralık doğumlu olmamla alakalıdır. Lapa lapa yağan karların arasından süzülüp kapının önüne park etti, koltuktan indi kafasını kaldırıp yukarıya çapkın bir gülüş fırlattı. En sevdiğim baba! İş dönüşü kafasını kaldırıp balkona bakan fakat aşağıdan yukarı tek bir söz etmeyen tek bir bakışıyla bizi ne kadar sevdiğini tüm günü bizi özleyerek geçirdiğini anlatan baba :) Yukarı geldi tabi ki kapı önünde hazır kıta bir üçlü, erkek kardeşim ne zaman bineceğiz diye çıldırıyor hoplayıp zıplıyor (elma yanak :) Ben bizim mi diye... Sonraki zamanlarda bizimle bütünleşen ailemizin emektar parçası olan sevgili arabamız,  Şimdilerde yaşlı bir aile bireyi fakat annem ve babamdan aldığımız bir özellik olsa gerek biz de ev eşyası ruhu olan varlıklar gibidir. Ee bizim emektar da çok gün geçirdi bizimle annemi doğuma götürdü, evimizin en küçüğü şimdilerde bir genç kız olan minik kız kardeşim hastaneden emektarın içinde döndü. Benim üniversite kaydıma şahit oldu, okula götürdü bizimle birlikte sevindi. Beni otogarda bekledi, annemi bostanlıya götürdü, kursa götürdü, Zeliha ablayı yolda bıraktı, kardeşimin asker uğurlamasını yaptı. Ee söylemeden edemeyeceğim kardeşime bizzat kendisi öğretti araba kullanmayı. Bizimle birlikte yaşadı yılları babam ona ilk günki gibi baktı o da bize. 
Dedim ya! Biz de vefa İstanbul'da bir semt adı değildir, önemlidir. Konu araba bile olsa baba yadigarı olan vefalı olabilmek..
                                             

1 Eylül 2014 Pazartesi

Bir Eylül Meselesi

Her gün internette saatlerini harcayıp, aslında hayatındaki insanlara vakit ayırabilecekken boş işlere zaman harcayıp sonra etrafındaki insanları bir kalıba sokmaya çalışanlara gelsin bu yazı...
Sözüm ona çok kızmış olabileceğimi düşünüyorsunuz. Ya da beni neyin ne kadar kızdırmış neyin bu kadar kızdırmış olabileceğini? Açıkçası geçenlerde sosyal paylaşım sitelerinden birinde listemdeki arkadaşlarımdan birisi iyi insan kötü insanın belirleyici özelliklerini paylaşmış. İyi insan şöyle şöyle olur. Kötü insan mutlaka şöyle olur. Bu yazıyı görünce önce kan beynime sıçradı sonra da kendi kendime ne zamandan beri insanların iyi ve kötü oluşuna biz karar verir olduk? Peki hangi ego tatmini insanlardan bu kadar üstün olduğumuzu hissettiriyor ki bana iyi ve kötüyü bu kadar net çizgilerle ayırabiliyorum diye düşündüm? Sonra akşam bebeğimi uyutup bu konu üzerinde kafa yormaya karar verdim aslında belki beyin fırtınası da yapabilirdim. Bu konuda kısmi olarak şanslı sayılabilirim çünkü gerektiği zamanlarda beni acımasızca eleştiren ve kendime çeki düzen vermem konusunda uzun uzun telkinde bulunan bir ev arkadaşına hatta bir dosta sahibim. 
İyi kötü kavramı bilindiği üzere felsefenin hatta ahlak felsefesinin temel sorunlarından biridir ve bu kavram üzerine benim de düşüncelerine saygı duyduğum pek çok felsefeci, yazar farklı cinsten farklı ırktan insanlar kafa yormuştur. Evet burada düşünülmüşü var deyip bırakmak açıkçası işime gelmedi bebeğim olduktan sonra daha zor yargılar oldum insanları çünkü; hatalar ve kimi zaman kötülükler bizim için. Geçmişimizi unutup iyi, kötü, güzel, çirkin yada genel yorum gerektirecek konular hakkında yorum yapmak biz annelere göre olmamalı. . . Fakat bu önyargıları çocukların hamuruna katan maalesef ki yine biz anneleriz, en başta bizden önce beni öğreten anneleriz! Bebeğimi ben iyi büyütürüm ben en iyi anneyim asla mama vermedim, ben en iyi odayı seçerim ben ben ben... Çünkü ben aşağıdaki şemaya bakarak "kendimce" iyi ve başarılı anneyim herkesçe öyleyim çünkü arkadaşlarım alelen beni tebrik eder göz önünde olmayı severim fakat böyle olmayanları acımasızca eleştiririm. Geçmişte yaptığım hataları bilip ses çıkarmayan insanları ezerim?  Bilseler bile ben daha üste çıkarım BEN çünkü BEN, ben iyiyim (!)  Ve bir durup düşündüm ne zamandan beri benim iyilik seviyemin ölçütü yine ben olmuşum ne zamandan beri yoğun bir bencilliğin tepesinde yaşıyorum da her şeyin en iyisini ben bilmişim ve bundan sonrası da var umarsızca internet sitelerinde dolaşıp iyiyi kötüyü başkasına ilan ederken çevremde olan bir kaç akıllı insan acaba neden bana dur dememiş? Ya da ben onlara ne büyük azap çektirmişimdir düşünsenize çevresinizde ben yaptım ben oldum diyen bir insan. Bunları düşündükten sonra yoğun bir ego temposuna kapılıp bunu paylaşan nasıldır? Nedir dersem iyice kendimi kaptırıp olayların sarpasaracağından korktum çünki bu yazıyı yazarken bile insan bir ego şavaşı veriyor ve aslında incecik bir köprüden geçiyorum kimsenin benliğini ezip hiç etmemeliyim fakat kendimi de hiç durumuna düşürmemeliyim. O anda aklıma Kraton'un bir masalı geldi; Zenginliği, Şehveti ve Erdemi olimpiyat oyunlarına çıkarırlar, hepsi de tabi ki de altın elmaya sahip olmak isterler işte o andan itibaren neden elma onların olmalı diye kendilerini anlatmaya başlarlar ve insanlığın aşılmaz problemi iyi kötü kavramı devreye girer. Zenginlik der ki; En yüksek, en iyi, en başarılı benim çünkü;iyi olan her şey benim için satın alınır. Şehvet der ki; Elma benimdir! Çünkü; zenginlik sadece beni elde etmek için istenir. Sağlık; onsuz hiç bir zevk olmadığını zenginliğinde faydasız olduğunu söyler. Fakat en sonunda bekleyen vardır ki kendini savunmasına bile gerek yoktur çünkü; ismini söylemesi bile onu tanıyanların onu tercih etmesi için yeterli olacaktır. Fakat yine de erdem sahneye çıkar ve kendini tanıtır ve insan eğer doğru hareket edemezse zenginlikle sağlıkla şehvetle kendini kötü duruma düşürebilir der. Altın elmayı tabi ki de erdem alır. İnsan sonunda aydınlığa çıkacak insan kalmasını bilecektir. Hayatı ve düşünceleri yargılamamayı bilecektir. Hayat kendiliğinden ne iyi ne kötüdür neyse ODUR! Bu sebeple haddimizi bilmeliyiz! Başarıyı yada başarısızlığı bir insanı yargılayacak kapasiteye gelebilmesi için önce tüm başarısızlıklarıyla yüzleşmesi lazım zaten o zaman kendinden başka insanlarla ilgilenmeyi bırakıp kavramları dağıtılmış gibi paylaşmayı keser ve empati kurup geçmişini hatırlar. Kendine bakar. 
Daha erdemli insan nasıl oluruz diye düşüneceğimiz daha güzel nesiller nasıl yetişir sorusunun bizim en büyük sorunumuzun olduğu günlerin bize gelmesi dileğiyle. . . 
Empati en iyi arkadaşınız olsun bilin ki başarısızlıkta bir başarıdır. Başarısızlıklarımızla yüzleşip, bütünleşip bunların bizim hayatımızda olduğunu bilip etrafa saldırmamakta...                                                                                                 

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Rosemarie Urquico kimdir?

Rosemarie Urquico; kendisi  blog stelerinden birisinde yazardır fakat bence gelecek vaad eden bir kız bu aralar bu yazısı sosyal medya kulislerinde dönmekte :) bu da yazının orijinali;                         http://www.goodreads.com/quotes/437516-you-should-date-a-girl-who-reads-date-a-girl       
Okuyan bir kızla çık. Parasını kıyafet yerine kitaplara yatıran bir kızla çık. Kitapları yüzünden dolabına sığamaz o. Okuyacağı kitapların listesini yapan, 12 yaşından beri kütüphane kartı olan bir kızla çık.
Okuyan bir kız bul. Okuyan bir kız olduğunu çantasında her zaman okuduğu bir kitap bulunmasından anlayabilirsin. Kitapçıda, sevgiyle raflara bakan ve aradığı kitabı bulduğunda sessizce çığlık atandır o. Sahafta, eski bir kitabın sayfalarını koklayan fıstığı gördün mü? İşte o okurdur. Hele sayfalar sararmışsa kesinlikle dayanamazlar.
Kahvecide beklerken okuyan kızdır o. Fincanını dikizlersen, sütsüz kremasının yüzdüğünü görürsün çünkü o çoktan dalmıştır kitaba. Yazarın yarattığı dünyada kaybolmuştur. Sen de bir sandalye çek yanına. Sana ters ters bakabilir çünkü okuyan kızların çoğu rahatsız edilmek istemezler. Ona kitabı sevip sevmediğini sor.
Ona yeni bir kahve ısmarla. Murakami hakkında ne düşündüğünü söyle. Kardeşliğin ilk bölümünü bitirip bitiremediğini öğren. Joyce’un Ulysses’ini anladığını söylüyorsa entelektüel görünmeye çalışıyor demektir. Alice’i seviyor mu yoksa Alice mi olmak istiyor, bunu sor.
Okuyan bir kızla çıkmak kolaydır. Doğum gününde, yılbaşında ve yıldönümlerinde ona kitap alabilirsin. Ona sözcükler hediye et, şiirlerden şarkılardan hediye sözcükler. Ona Neruda, Pound, Sexton, Cummings hediye et. Kelimelerin aşk olduğuna inandığını bilsin. Gerçekle kitaplardaki gerçeği ayırt edebilir ama yine de yaşamını biraz da olsa, en sevdiği kitaptakine benzetmeye çalışacaktır. Bunda senin suçun yok.
Bir biçimde, bunu deneyecektir. Ona yalan söyle. Sözdiziminden anlıyorsa, yalan söyleme ihtiyacını anlayacaktır. Sözcüklerin ardında başka şeyler var: niyet, değer, ayrıntılar, diyalog. Dünyanın sonu olmayacaktır.
Onu bırak. Çünkü okuyan bir kız çöküşlerin her zaman zirveyle biteceğini bilir. Çünkü her şeyin bir sonu olduğunu bilir. Hikayenin devamını her zaman yazabilirsin. Tekrar tekrar başlayabilir ve hala kahraman olarak kalabilirsin. Bu hayatta bir iki kötü adama yer vardır.
Olmadığın her şey için neden korkasın ki? Okuyan kızlar bilirler ki tıpkı karakterler gibi insanlar da gelişebilirler. Twilight serisi istisnadır.
Eğer okuyan bir kız bulursan, yanından ayırma/ayrılma. Gecenin bir yarısında, kitabı göğsüne yaslamış ağlarken bulabilirsin onu, bu durumda ona çay yap ve sarıl. Onu birkaç saatliğine kaybedebilirsin ancak her zaman sana dönecektir. Kitaptaki karakterler gerçekmiş gibi konuşacaktır, çünkü bir anlık da olsa, gerçektirler.
Ona bir sıcak hava balonunda ya da bir rock konserinde evlenme teklif et. Ya da bir dahaki hastalığında gelişigüzel bir şekilde. Skype üzerinden teklif et.
O kadar sıkı gülümseyeceksin ki neden hala kalbinin infilak etmemiş ve göğsünün kan içinde kalmamış olduğunu merak edeceksin. Yaşam öykünüzü yazacaksınız, garip isimli ve garip beğenileri olan çocuklarınız olacak. Çocuklarınıza Şapkalı Kediyi ve Aslan’ı aynı gün izletebilir. Yaşlılığınızın kışında birlikte yürüyeceksiniz ve sen botlarındaki karı temizlerken, o mırıldanarak Keats okuyacak ezberinden.
Okuyan bir kızla çık çünkü bunu hak ediyorsun. Hayal edilebilen en renkli hayatı sana verebilecek bir kıza layıksın. Eğer ona sadece monotonluk, kayıp saatler ve yarım yamalak öneriler verebileceksen, yalnız kalman daha hayırlı. Eğer dünyayı ve onun ardındaki dünyaları istiyorsan, okuyan bir kızla çık.
Yepyeni bir merhabayla başlıyoruz. Biz kim miyiz birbirini çok seven çok gezen kendine has lezzetleri seven okuyup kendince bir şeyler karalayan ufak çapta dikip biçen boyayan çizen iki kız kardeşiz mutlu anlarımızı anılarımızı yolculuklarımızı kısaca hayatımızı paylaşmaya geldik bu kapıdan sevgiyle girdik umutla kucaklanmayı bekliyoruz :) Saliha moda konusunda inanılmaz tecrübeli bir çıtır:) Ben de taze bir anneyim araştırıp okumayı karalamayı çok seviyorum umarım bi kaç kişinin bam teline dokunup hayatımıza başlarız. Kısaca küçük bir merhaba varlığımızla ufak bir ses çıkarmaya geldik:)